
Yazılarımı takip eden bilirler. İsviçre benim ikinci memleketim gibidir. Her ne kadar kayak yapmasam da, ülkenin neredeyse tüm kayak merkezlerini gezmişliğim vardır. Orman ve kar tutkunu olduğum için nerede bir dağ var, ben orada. Alplerin en güzel dağ otelleri yazımı hazırlarken, sadece kayak odaklı yazmak istemedim. Bazıları tam pistlerin dibinde, bazıları spasıyla meşhur, bazısı da ilginç tarihiyle…
Fransa’dan iki, İtalya’dan bir ve İsviçre’den on bir, toplam bu ön dört adresi kaydedin. Bir gün yolunuz düşerse, sadece bir kahve içmek için bile uğramanıza değer, inanın bana.
İsviçre’nin En Tarihi Oteli: Kulm Hotel
Alplerin en güzel dağ otelleri listemin başında 1995 yılbaşını geçirdiğim muhteşem St. Moritz’deki Kulm Hotel yer alıyor. İsviçre turizm tarihinde bir hayli önemli rol oynamış. Grisons’daki en eski otel olan Kulm aslında vizyoner bir çilingirin eseri. Hikayesi bir hayli ilginç.

Köyün kaplıcalarının keyfini çıkarmak isteyen hacıların konakladığı çiftlik evini Johennes Badrutt isimli biri alır. 1894 sonbaharında, 4 tane İngilizle şömine başında laflamaya başlayan Badrutt, St. Moritz’in kayak için harika bir yer olduğunu, kış turizminin değer kazanacağını söyler. İngiliz misafirler, bu söylenenleri kaale bile almazlar. Buna karşılık, Badrutt misafirleriyle iddiaya girer. Aralık ayında gelmelerini ve eğer hoşlarına gitmezse tüm seyahat masraflarını kendisinin ödeyeceğini söyler. Böylece iddiayı kabul eden İngilizler, Aralık ayında tekrar gelirler. Öylesine beğenirler ki, Paskalya’ya (Nisan) kadar otelde kalırlar. İşte St. Moritz’in bir kayak cenneti olması, vizyoner bir çilingirin 4 İngilizle girdiği iddianın sonucu.

Sonrasında, inovasyona meraklı Badrutt, Paris’teki Dünya Fuarında gördüğü aydınlatmayı oteline getirmeye karar verir. O dönem için ciddi bir miktar olan 11,000 franga küçük bir elektrik santrali inşaa eder. Böylelikle İsviçre’nin ilk elektrikle aydınlatan salonunu faaliyete sokar. Işıl ışıl balo salonu, tüm dünyadan önemli şahsiyetleri mıknatıs gibi kendine çekmeye başlar. Böylece Kulm Hotel dünya çapında üne kavuşur.

Gerçek bir girişimci olan Badrutt, 1883’de Curling Kulübünü, ardından Kızak Kayağı Kulübünü kurar, hatta İsviçre’nin ilk telefon hattını oteline çeker.
Günümüze kadar çeşitli sayıda restorasyon geçiren Kulmhotel St. Moritz, asil havasını kaybetmemiş ama modern ihtiyaçlarına hepsine cevap verir nitelikte. Grand Hotel Kronenhof ile aynı zincire dahil olan Kulm yaz kış açık.

Kış aylarında kayak, spa ve gastronomi keyfini süreceğiniz otelde yaz aylarında golf yapabilirsiniz. Üstelik her sene Şubat ayının başlarında yapılan St. Moritz Gurme Festivali de, gastronomi meraklıları için kaçırılmayacak bir etkinlik. 1994 yılından bu yana düzenlenen festival 30 ülkeden 200’den fazla şefin bir araya geldiği üst düzey bir organizasyon. 7 tane restaurant, 2 bar, spa ve paten pistinin olduğu otel için çok önceden rezervasyon yapmanızı tavsiye ederim.
Zirvenin Kraliçesi: Grand Hotel Kronenhof,
En sevdiğim dönem olan Belle Epoque otelleriyle dolu Pontresina, İsviçre’nin en İsviçreli bölgesinde: Grisons Kantonunda !!! İsviçre’nin yerel lisanı olan Romanşça, Grisons’da sıkça duyuluyor. Gel gelelim anlayabilene aşkolsun! Almanca, İtalyanca ortaya karışık biraz da Fransızca soslu bir dil.
Yerel halk kasabaya Grisons Alplerinin Narin Çiçeği diyor. Saint Moritz’e sadece 7 km mesafedeki Pontresina, Bernina Dağının eteklerinde. Uzaktan bakıldığında sanki taç takmış kraliçe gibi duran Grand Hotel Kronenhof’un hikayesiyse 1848’e uzanıyor.

Grisons’lu Lorenz Gredig mütevazi bir pansiyon yanında bir de şaraphane açıyor. (kavlar hala geziliyor). Ancak bölgenin turizme açılmasıyla birlikte bu minik işletme yavaş yavaş kabuk değiştiriyor. Özellikle 4 mevsimi yansıtan freskleriyle göz alıcı yemek salonu burjuva sınıfının buluşma mekanı oluyor. Her birinci hem de ikinci dünya savaşında, şarap üretimi sayesinde iflastan kurtulan otelin ünlü müşterileri arasında Sean Connery, Kral Faruk, Helmut Kohl gibi tanınmış simalar yer alıyor.

Rivayete göre, Gredig’in hanımı, otel odalarının fiyatlarına müşterilerinin bavul sayısına ve kalitesine bakarak karar verirmiş.
Dünyanın en güzel otelleri arasında gösterilen Grand Hotel Kronenhof, 2004 yılında geçirdiği aslına uygun restorasyonuyla, çekiciliğinden hiçbir şey kaybetmemiş. Sonrasında kazancıysa 2000 metrekarelik şahane bir spa olmuş.

Gastronomik olarak da, 7 km mesafedeki kardeş oteli Kulm St. Moritz’le yarışan otelde, 3 restaurantın yanı sıra, puro lounge ve 2 bar bulunuyor. 5 Yıldız Superior olarak kategorize edilen otelin fiyatlarıysa, kalitesi ve ambiyansıyla aynı paralellikte

Vintage ve Spa Bir Arada : Hôtel Bella Tola
Madem Belle Epoque dedik o zaman, bir başka dönem oteliyle keşif yolculuğu devam etsin. Bu noktada Grisons kantonundan çıkıyor ve Valais kantonuna geçiyoruz. 1655 metre yükseklikteki Saint Luc kasabasındaki Hotel Bella Tolla, 4 yıldızlı göz alıcı bir otel.

Kapıdan içeri girdiğinizde sanki 1850’lere ışınlanıyorsunuz. 30 odalı otel, elektrikle 1900’lü yıllarda tanışmış. Dekorasyon Art Nouveau ile dağ konseptinin bir harmanı. Tahta parkeleri, freskli tavanları ve kuyruklu piyanosuyla vintage havasını koruyan otelin bazı odaları tamamen modernize edilmiş. Ancak benim gibi meraklıları için ‘tarihi’ ‘nostaljik’ ‘otantik’ temalı seçenekler de mevcut.

Ayrıca spası bir harika. Doğal taşlara dekore edilmiş spa’da çeşmelerden L’eau des Cimes şifalı kaynak suyu akıyor. Kapalı havuzun suyu her zaman 32 derece. Dahası yanı başındaki dinlenme bölümünde şahane bir şömine var. Hamam ve özel masajların yanı sıra, İsviçre kremleriyle yapılan bakımlar ve masajlarsa hayli popüler. Buna karşılık, fiyatlarsa İsviçre standartlarına göre hayli makul.

Gelelim biraz da ağız tadına. Valais kantonu, peynirleri, haliyle rakletiyle ünlüdür. Ahşap dekorasyonuyla sıcacık havası olan Le Tzambron’da raklet veya fondü yemenin keyfi kuşkusuz bambaşka.
Ama otelin giriş katındaki Bel Etage görülmeye değer. Bu katta 1 çay salonuyla 1 yemek salonu var ve hepsi Art Deco tarzında. Göz alıcı tavanlarıyla, gerçekten Alplerin en güzel dağ otelleri listesinde hakkıyla yer alıyor.

Tasarım İstasyon: Le Chetzeron
Valais kantonunda yolculuğa devam. Rotamız Crans-Montana. 2112 metre yükseklikte ki Le Chetzeron’a arabayla ulaşım yok! Yürüyerek veya kayakla gidiliyor. Jean Paul Belmondo’nun favorisi Chetzeron aslında bir yerleşim yeri değil. Telekabinlerin son durağı yani bir istasyon.

1960’da kapanan Le Chetzeron istasyonu, önce restauranta ardından da otele çevrilmiş. 16 odalı otelin 4 tane panoramik manzaralı restaurantı var. 140 km’lik pistlerin ortasındaki otel, Feng Shui’ye göre dizayn edilmiş. Modern mimarinin güzel bir örneği olan otelde ısıtılmış açık havuz, yoga merkezi, masaj odaları, küçük bir sauna ve hamam da var.

Le Chetzeron, kanımca, macera sever kayak meraklıları için birebir. Zira avantür otele gidiş yolunda başlıyor.
Peki otele nasıl gidililir?
Birinci yol, bagajları Crans Montana’da transfer ekibine teslim ederek, saat 09-15 arası kayakla veya yürüyerek çıkmak. Yaklaşık 1,5 saatlik yürüyüş mesafesini göz önüne almak lazım. İkinci alternatif telekabinlerle. Yine arabayı Crans’da park edip, bagajları teslim ederek bu sefer telekabinlerle en son istasyona kadar çıkıp oradan ister kayarak, ister yaya yolundan yürüyüşle 20 dk’da otele iniliyor. Üçüncü ve son seçenekse en rahatı. Crans’dan saat 18-22 arası hareket eden caterpillar denilen tırtıklı dağ araçlarıyla hem valizler hem yolcular rahatça otele ulaşıyorlar. Bu araçların gündüz kullanımı yasak ve günde sadece 3 sefer var. O nedenle, önceden rezervasyon yaptırmak gerekli ve de önemli.
Alplerin Zirvesinde: 3100 Kulmhotel Gornergrat
Alplerin en güzel dağ otelleri deyince Zermatt’a uğramadan olmaz. (Benim çok sevdiğim bu tipik İsviçre kasabası hakkındaki yazımı okumak için tıklayın.)
Araç trafiğine kapalı şirin Zermatt’a trenle 45 dk uzaklıktaki otel, Alplerin en yüksek oteli. Böylece 3100 metredeki otelin odaları muhteşem Matterhorn manzaralı. 3100 Kulmhotel Gornergrat kayak pistlerin hemen yanı başında. 19 yy başlarında açılmış olan otelin 22 odası uykuya iyi geldiği bilinen İsviçre çamıyla lamine edilmiş. Odalar isimlerini, çevredeki dağlardan, numaralarını da dağların rakımından alıyorlar.

Otelin bence en güzel bölümü, manzaralı teraslı Vis-a-Vis Restaurantı. Bembeyaz sonsuzluğun içinde, pırıl pırıl güneşin altında yediğim yemeğin keyfi hala aklımda.

3 yıldızlı bu otel aynı zamanda Orta Avrupa’nın en iyi planetaryumuna sahip. 1960’dan günümüze faaliyette olan Stellarium Gornergrat’ta yıldızları seyredebilir, galaksi temalı özel akşam yemeklerine katılabilirsiniz. Hatta kuru ve açık havalarda, Samanyoluyla gezegenleri çıplak gözle görebilirsiniz.

Cadının Notu: Eğer uzaya meraklıysanız veya çocuklarınız ilgi duyuyorsa, gittiğiniz yerlerde varsa planetaryumları kaçırmayın derim. Özellikle çocuklar için çok ilginç bir deneyim. (Türkiye’de sayıları 10 civarında). Bu arada bu oteli tansiyon hastalarına önermiyorum. 3100 metrede kendinizi iyi hissetmeme şansı çok yüksek!
Dağcıların Gözdesi: Riffelhaus
3100 metre çok yüksek geldiyse, Zermatt’da biraz daha aşağıdaki RiffelHaus tam size göre. 19. Yy’ın gözde sporu dağcılık, Zermatt’ın hatta tüm İsviçre kış turizminin kaderini belirlemiş desem yeridir.
Köyün papazı Josef Ruden’in önderliğinde 3 Zermat köylüsü, dağcılar için 1853’te küçük bir misafirhane inşaa ederler. Sonrasında, bölgeye gelen kaşiflerin sayısının artmasıyla bu mütevazi misafirhane genişleyerek bugünkü Riffelhaus Otel olur. 160 yıldan fazla süredir faaliyette olan otel, tamamen renove edilmiş ve günümüz ihtiyaçlarına cevap verir nitelikte.

Denizden 2500 metre yükseklikte otel 60 kişilik tipik bir 4 yıldız İsviçre oteli. Ne fazla çok lüks ne de vasat hizmet. Ayrıca, evcil hayvan da kabule eden otel, kayak pistlerinin tam ortasında. Bundan başka, otelde spa ve hamamın yanı sıra açık jakuzi de var

Ulaşımı, Kulm’a nazaran biraz daha az zahmetli. Zermatt tren istasyonundan özel transferle otele erişebilirsiniz. Bunun için tüm rezervasyonları önceden yaptırmanız gerektiğini hatırlatayım!
Amerikalı Lüks Yatakhane: Alaia Lodge
Crans Montana’da en yüksekten en alçağa doğru iniyoruz. Son durağımız Alaia Lodge. Kasabanın merkezindeki otel 25 yaşındaki kurucusu Adam Bonvin’in 3. Projesi. Hedef kitlesi genç ama çok da zengin olmayan, kayak sporuna gönül verenler. Konsept Amerika’dan ithal.

Dolayısıyla kış otellerinde görmeye alışık olduğumuz şömine, deri koltuklu, tahta duvarlı şale dekorundaki odalar yok. Lüks yatakhane olarak tasarlanan bina 4 katlı. Girişteki restaurant ve bar Kaliforniya tarzında tasarlanmış.

Konaklama için çeşitli alternatifler var. 4 ile 8 yataklı 19 tane yatakhane, 15 tane çift kişilik oda ve 1 de süit oda var. Kalabalık genç gruplar için yatakhanenin çok eğlenceli olacağı kesin. Ailelerin de sıkça tercih ettiği otelin merkezde olması gece hayatını sevenler için artı puan. Elbette Crans yeme içme konusunda son derece zengin. Böylece otele tıkılı kalmak zorunda değilsiniz. İster otelde keyif yapabilir, ister kasabanın birbirinden renkli mekanlarını keşfedebilirsiniz.

Bu arada otelin fiyatlarının, Crans-Montana için bir hayli ekonomik olduğunu da belirteyim. Kişi başı gecelik 60 Euro civarında ve inanın bana Crans için inanılmaz derecede ucuz.
Dağın Tepesinde Kesintisiz Huzur: Hôtel Grimsel Hospiz
Valais kantonundaki yolculuğumuz sonrası, sırada Bern kantonu var. İlk durak, kelimenin tam anlamıyla Allahın dağı!
Bern Oberland’ı Goms vadisine bağlayan geçitin tepesindeki Grimsel Hospiz, tam da dağın tepesinde!. Otele ulaşmak için, arabayı Innertkirchen’de park ediyor, ardından otobüs, teleferik, minibüs ve teleferikle otele varıyorsunuz. Maceralı bu transferleri otel ayarlıyor.

2165 metrede, bir baraj gölünün kıyısndaki Grimsel, 12. Yy’dan kalma taş bir hanın içinde. 4 yıldızlı otel büyük bir restorasyon görmüş ve bazı kısımlar hariç tamamen modern bir kimliğe bürünmüş.

Eğlence olarak otelin güzel bir sinema odası var. Özel olarak kiralayabileceğiniz bu salonda arkadaşlarla, aileyle keyifli saatler geçirebilirsiniz. Spa hizmetiyse ısıtılmış fıçılarda açık havada Fin Banyosu. (cesareti olan beri gelsin, benden pas!)
So British !!! Bellevue Des Alpes
Bern Kantonunu keşfe devam. Alplerin en güzel dağ otelleri listemin sekizincisi 1900’lü yıllardan kalma Hotel Bellevue des Alpes. 4 yıldızlı bu otel sadece Grindelwald’dan veya Lauterbrunnen’den trenle erişilen Eiger dağının eteklerinde yer alıyor. Kleine Scheidegg köyüne araba girmiyor ama neyseki otel istasyonun hemen yanı başında.

Girişteki antika döner kapıdan içeri girdiğinizdeyse zamanda yolculuğa çıkmış gibi hissediyorsunuz. Sanki bir Agatha Christie romanın içine düşmüş gibi… Duvardaki kilimler, gıcırdayan tahta parkeler, Eiger’e ilk tırmanan dağcıların siyah beyaz fotoğrafları…

Otel kısmen modernleştirilmiş ancak yine de 20. yy’dan kalan az sayıdaki tarihi dağ otellerinden bir tanesi. Ailenin 5. Jenerasyonu tarafından yönetilen otelin odalarında televizyon ve buzdolabı yok. Wifi var ancak cep telefonlarının bar ve restaurantta kullanılmaması rica ediliyor.

Tahmin edeceğiniz üzere, bu kasabada da gece hayatı yok çünkü tipik bir İsviçre köyü. Hafta sonu başbaşa bir kaçamak için keyifli bir mekan olduğu da aşikar. Özellikle otantik otellerden hoşlananların seveceğine eminim.
Bu arada otel 3. taraf rezervasyon sistemlerini kabul etmiyor. Otelle irtibata geçip rezervasyon yapılıyor. En büyük artılarından bir tanesi konumu gereği nisan başına kadar kayak imkanı var. Sadece yarım pansiyon konaklama seçeneğinin olduğu Bellevue sadece kayak meraklılarına hitap ediyor.
Kartal Yuvasından Kuşbakışı: Villa Honegg
Bern kantonunun ardından sırada bir başka Almanca konuşulan kanton var : Nidwalden. İsviçre’nin tam merkezinde ve 3 yılımı geçirdiğim Luzern Gölünün tepesinde yer alan Villa Honegg için kartal yuvası desem yanlış olmaz.

1905 yılında yapılan Art Nouveau tarzındaki otel, 2011 yılında tamamen restore edilmiş. Ancak aslına uygun yapılan yenileme çalışmaları otelin büyüsünden hiçbir şey kaybettirmemiş.

23 odalı otel tüm yıl açık. Modern spor salonu, hamam, sauna, buhar banyosu, kapalı & açık yüzme havuzları, masaj ve güzellik uygulamasının olduğu spası İsviçre’nin en iyilerinden. Villa Honegg‘de, ödüllü gurme restaurantın yanı sıra, bir de Cigar Lounge var. Bahar aylarında terasında dağ manzarasına karşı güneşlenmek mümkün.

Otelin en tercih edildiği etkinlikse düğünler. Luzern’e yakın olması bir yana, yazın açık terasında özel davetler düzenleniyor. Tamamen profesyonel ekip tarafından organize edilen etkinliklerde oteli tamamen kapatmak mümkün. (İsviçre’de hayli zor bir istektir)
Villars’ın En Yenisi: Les Mazots du Clos
İsviçre’deki turumuz, Vaud kantonuyla sona eriyor. 2 yıl önce açılmış olan 4 yıldızlı butik otel Les Mazot du Clos’da sadece 7 oda var.

Villars kasabasıyla Roc d’Orsay tele kabinlerinin arasındaki otelin bazı odaları müstakil şale, bazılarıysa ana binada yer alıyor. Şalelerin hepsinde şömineli. Aileler için uygun olduğu gibi, arkadaş grupları veya çiftler için de cazibeli bir tesis.
Sauna, hamam ve jakuziden oluşan spa ve ısıtmalı yüzme havuzu, otelin hizmetleri arasında. Ayrıca restaurantı Saskia’s Kitchen, Villars’ın en popüler mekanlarından biri olmuş bile. 15 günde bir yenilenen menüsüyle Saskia’s Kitchen, yazın açık terasıyla da hizmet veriyor.

Villars Vanguard, tesisin eski garajında kurulan caz kulübü. Her hafta sonu çeşitli caz sanatçılarına ev sahipliği yapıyor. Les Mazots du Clos, konumu itibariyle Villars-sur-Oron’a yakın olduğu için, sosyal hayatı sevenler için de son derece uygun. Fiyatları ise, bölgeye kıyasla biraz yüksek diyebilirim.
Biraz da Fransız ve İtalyan Dağ Otelleri…
Her ne kadar, Alpler deyince insanın aklına direkt İsviçre gelse de, Fransa ve İtalya da, Alp dağlarında mükemmel kış merkezlerine sahip. 2003 yılından bu yana belirli aralıklarla oturduğum Fransa’nın Haute Savoie bölgesi aynı zamanda bir kayak cenneti. Benim favorim Megève. Bu şirin kasaba hakkında ayrı bir yazım olduğu için, Alplerin en güzel dağ otelleri listeme bu beldeyi katmadım.
Zirvede Kayak Keyfi: l’Altapura
Alplerin en yüksek kasabası Val Thorens yerel halkın deyimiyle Val Tho 2300 metrede konuşlanmış. 5 yıldızlı L’Altapura otelin en büyük özelliği tam da pistlerin ortasında yer alması. Rahat ve şık dekorasyonuyla aileler için harika bir seçim. 88 odanın bazıları dubleks. Hatta çocuklara ayrılmış özel bir oyun alanı da var. Hatta sevimli dostlarımızı (evcil hayvanlar) kabul ediyorlar çünkü sahibinin de bir Labradoru var.

Otelde şık bir İtalyan ve tipik bir Fondü için 2 tane lokanta bir de bar var. Ayrıca öğle yemeklerini de şahane manzaralı terasta yiyebilirsiniz.
Gelelim spa keyfine. Kar manzaralı, ısıtılmış açık hava havuz, kapalı havuz hamam ve fitnessin yanısıra çeşitli masajlar da mevcut. Daha fazla heyecan arıyorsanız buz dalışı yapabilir, vadi üzerinde yamaç paraşütüyle süzülebilirsiniz.

Val Thorens’a yürüyüşle 5 dk mesafede olan otelin haftalık konaklamalar için ücretsiz ski pass, özel indirimler gibi uygulamaları var.
Bu arada, Val Tho’da pistler Kasım sonundan Mayıs başına kadar açık ama tabii gitmeden önce yine de meteorolojiyi kontrol etmeli.
İster Sevgiliyle İster Aileyle : L’Armancette
Haute Savoie bölgesinin en masalsı kasabalarından Saint-Nicolas-de-Véroce’daki L’Armancette hem aileler hem de romantik çiftler için harika bir mekan.

2019’da açılan bu butik ve otantik otel Chamonix’den arabayla sadece 25 dk uzaklıkta. Sadece 17 odası (bazıları dubleks) olan otelde aynı zamanda 3 tane de bağımsız şale var. Çay salonu muhteşem. Özellikle günde 300’den fazla baget ekmek yapan usta fırıncı Nadine’in pastalarını mutlak denemelisiniz.

Yorucu bir günün ardından spa keyfi gerekir. O zaman hem kapalı hem de açık havuz hizmetinizde. L’armancette Hotel‘de Masaj, sauna ve fitness hizmeti de veriliyor.

Yine de aklınızda bulunsun. Burası çok minik bir kasaba. Gece hayatı, diğer kasabalar kadar renkli değil.
Geldik alplerin en güzel dağ otelleri listemin sonuna. Chamonix’ye çıkarken minik bir öğle yemeği molası verdiğim otel İtalya’da.
Manzaraya Karşı Spa Keyfi: Auberge de la Maison
Her şeyden önce şunu belirteyim. Burası kayak için değil keyif için. Mont Blanc eteklerinde, kayak merkezi Courmayeur’ün hemen altındaki L’Auberge de la Maison, kayakçılardan ziyade, hafta sonu spada zindelik arayan, manzaraya karşı kafa dinlemek isteyenler için. Tipik bir Alp şalesi.

Şifalı kaynak sularının kullanıldığı rustik otelde ısıtılmış kapalı yüzme havuzu var. Özel masajlar, kişiye özel rezerve edilen spa odalarının yanı sıra 2 tane şömineli lounge tüm gün açık. 9 odanın hepsi kendine özgü dekore edilmiş. Hatta bazılarının şöminesi de var.

Hem yazın hem de kışın açık olan işletmenin restaurantı L’aubergine de bir hayli popüler. Özellikle bahar aylarında açık olan terasındaki öğle yemekleri çok keyifli. Hem de fiyatları, İsviçre otellerine göre çok daha mantıklı diyebilirim.

L’Auberge de la Maison, benim gibi kitap kurtlarına ve doğa aşıklarına uygun. Sessizliğin sesinde mis kokulu çarşaflarda uyuya kalmadan önce, otelin şöminesinin çıtırdayan ateşinin önünde güzel bir kitap okumanın keyfi anlatılmaz, yaşanır. Öyle değil mi?…
Sevgilerimle,

