
Burgonya’yı tam anlamıyla yaşamak için, birbirinden güzel köylerinin yanı sıra, Fransız tarihinde önemli bir yere sahip olan Burgonya Düklerinin başkentini de keşfetmek gerekiyor. İşte Dijon Turu, Burgonya seyahatimizin mimari açıdan belki de en ihtişamlı etabı oldu.
Dolunayda Dijon Turu
Vezelay, Semur En Auxeois ve Flavigny Sur Ozerain’i keşfettiğimiz günün geç saatlerinde Dijon’a vardık. Otelimize yerleşir yerleşmez, soluğu Dijon’un en popüler mekanlarından Les Halles’de aldık. Les Halles kapalı pazar yeri. Ancak Dijon’da aynı zamanda bir gastronomi merkezi. Halin çevresinde çepeçevre yer alan sayısız bar ve restaurant var. Özellikle genç nüfusun çokça tercih ettiği Les Halles’de tipik bir Fransız bistrosunda hafif bir akşam yemeğiyle açlığımızı yatıştırdık. Şehir o kadar güzel ışıklandırılmış ve büyüleyici gözüküyordu ki, tüm yorgunluğumuza rağmen, dolunayı fırsat bilip yürüyerek kısa bir Dijon Turu yapmadan duramadık.


Gündüz Gözüyle Dijon Turu
Erken bir kahvaltıdan sonra kendimizi yeniden sokaklara attık. Dijon, Fransız mutfağının en önemli aktörlerinden hardal, kir (köpüklü şarapla yapılan aperitif), frenk üzümü ve salyangozun ana vatanı. Gastoronomisinin bu kadar ilerlemiş olmasının bir nedeni de geçmişi!
Dijon’un Tarihi
Burgonya – Franche-Comte bölgesinin başkenti olan şehir, sanat ve tarih kenti olarak tanımlanıyor. Kentin içinde 97 hektarlık alan, tarihi dokusu nedeniyle koruma altına alınmış. Dijon, 12. Yy’dan 15Yy’a kadar bağımsız bir dükalığın başkenti olarak Fransa Krallığı içinde hüküm sürmüş. 21 adet asalet ünvanına sahip Cesur Charles, Yüzyıl Savaşları’nın ünlü siması Korkusuz Jean ve İyi Kalpli Philippe gibi düklerin hakimiyeti, 11. Louis’nin dükalığı İmparatorluğa bağlaması ile sona ermiş.

Burgonya Düklerinin ilginç ve dalaverelerle dolu tarihi, Hollywood’un gözünden kaçmamış ve dünyaca ünlü Games of Thrones’a ilham vermiş.
İlginç bir başka nokta da para hakkında. Euro’nun tedavüle girmesine kadar kullanılan Fransız Frangı, Burgonya Dükü Cesur Philippe’in babasını kurtarmak için İngiliz Krallığı’na ödediği fidye ile kullanılmaya başlanmış.
Dijon’da Görülecek Yerler
Auxerre’de Cadet Roussel, Avallon’da Kurbağa derken, Dijon’un da alamet-i farikası Baykuş. Şehrin ana kilisesi Notre Dame’ın doğu cephesinde yer alan baykuş heykeli La Chouette de Dijon yerel halk için çok önemli. Bu minik kuşu sol eliyle okşayanın işlerinin rast gideceği inancı hala yaygın.

Dijon’un takma adı 100 çanlı şehir. Saint Philibert Kilisesi, Gotik mimarinin en güzel örneklerinden Notre Dame ve Sainte-Benigne katedralleri şehri bir çeşit dini merkez yapmış.

La Chouette de Dijon (Dijon Baykuşu) motifli, yere ve duvarlara çakılmış minik metal plakaları takip ederek, şehrin tüm önemli noktalarını gezebilirsiniz. Gelelim bizim gezdiklerimize…
Dükler Sarayı
Şehir merkezi, bu ihtişamlı yapı çevresinde konuşlanmış. Ana bina 1831 yılından bu yana Dijon Belediye Sarayı olarak faaliyette. Binanın doğu kanadıysa Güzel Sanatlar Müzesi olarak kullanılıyor.

Yapımı 3. Yy’a kadar uzanan, saray, 1477’ye kadar Burgonya Düklerine, ardından Fransa Kral ve Beylerine ev sahipliği yapmış. Dükler Sarayının en önemli bölümlerinden bir tanesi, Philippe Le Bon Kulesi.

Gelgelelim günlerdir deliler gibi o köy senin bu kasaba benim turlamaktan, 46 m. yüksekliğindeki kuleye tırmanmayı gözüm yemedi ne yalan söyleyeyim. Ancak meraklısına bilgi, 3 Euro karşılığında İngilizce ve Fransızca bilen rehberle gezebilirsiniz. En üst kattaki seyir terasından tüm Dijon’u kuşbakışı fotoğraflamak mümkün.
Güzel Sanatlar Müzesi
Dükler Sarayı’nın hemen yanında yer alan Le Musee des Beaux-Arts (Dijon Güzel Sanatlar Müzesi) ise, Fransa’nın en eski müzelerinden ve Dijon’u anlamak için gezilmesi şart.
Minik bir parantez açmak istiyorum. Sanat tarihi okumadım ama tarihe oldum olası hep ilgi duydum. Yaklaşık 10 yıldan bu yana da tarih konusunda okuyarak kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Tarih kitapları, dönemsel biyografiler ve pek tabii ki müzeler benim vazgeçilmezlerim. Maalesef modern sanatla bir türlü yıldızım barışmadığından, bu konu hakkında benden tek kelime duyamazsınız. Sadece sanatçıya saygı der susarım.:)) Öte yandan, tarihi eserleri barındıran müze dediniz mi işte orada ‘mutlak gezeceğim’ diye tutturmam başlar.
Dijon Güzel Sanatlar Müzesi de gerçekten bırakın tarih sever birini, her yaştan kişiyi etkileyecek bir müze.
Yaklaşık 1 saat gibi çok ama çok kısa sürede ancak bir bölümünü gezebildiğimiz müzede beni en çok etkileyen, Cesur Philippe ve Korkusuz Jean’ın lahitleri oldu.



Diğer odalarda ise, ilk bakışta, özellikle Hristiyanlık için büyük önem taşıyan Champol Manastırı’nın hazinesi ile tahta üzerine oyulmuş ve altın suyuna batırılmış 14. yy. dini panolar dikkat çekiyor.

Minik Baykuşumuzu takip ederek Notre Dame’ın hemen yan sokağı Rue de La Chouette, (Baykuş sokağında) tahta Dijon mimarisinin tipik örneklerinin yer aldığı tahta kaplı Ortaçağ evlerini gördük.

Les Halles
Meydanda bir bira molası sonrası kentin yeme – içme ve eğlence merkezi Les Halles’a vardık.

Kentin kapalı pazar yeri olan Les Halles’da aklınıza gelebilecek envai çeşit yiyecek satılıyor.

Dolayısıyla, pazarın çevresinde tüm güzel restaurantlar ve barlar konuşlanmış. Bu meydanı merkez alarak, yıldız şeklinde yerleşmiş olan caddeler ise, şehrin alışveriş merkezi. Dükkanların tümü, yüzyıllık binaların giriş katlarında.
Maison Maillard
Bu binalardan bir tanesi, 1560’ta yapılmış Maillard Evi diğer adıyla Milsand. Rue des Forges 38 numaradaki bu bina, Rönesansın mükemmel bir örneği. Dış cephesindeki heykeller, motifler birer sanat eseri. Ve pek tabi ki de koruma altında. Aklınızda bulunsun, Dijon Turu yaparken, kafanızı sık sık yukarı kaldırın, zira kentin tarihi, binalarında tüm ihtişamıyla yaşıyor.

Dijon Turu Yapılır da Hardal Tadılmaz mı?
Seyahatlerimde önceliğim asla alışveriş olmadı. Gelgelelim, gezdiğim yerlerden bir tane hatıralık (ki genellikle ya buzdolabı magneti olur ya da kupa) bir de yerel lezzetler almayı severim. Bu kimi zaman peynir olur, kimi zaman şarap ama mutlak bir şey olur!! Hele bir de güzelce ambalajlanmışsa değmeyin keyfime.
Dijon demek tarih demek, dük demek ama en önemlisi galiba hardal demek !!! Kökeni Antik çağlara uzanan hardal dünya gastronomi literatürüne 1340’ta girmiş. İçindeki sirke nedeniyle, şarap üretiminin olduğu topraklarda üretilen hardal, bugün dünyanın en çok tüketilen 3. çeşnisi. Orijinal reçeteye ve yapım tekniklerine bağlı olarak üretim yapan firmalar gün geçtikçe azalıyor. Fransa’da halen sadece 6 tane kalmış. Bunlardan bir tanesi, 1840 yılında kurulmuş olan Edmond Fallot

Beaune’da üretim tesisi olmasına karşın, inanılmaz yoğun programımız sebebiyle, fabrika yerine, direkt satış mağazasına yöneldik. Mağazanın bir bölümünde hardal üretimini anlatan bir köşe var.

.Hardal yapımında kullanılan aletlerin de müze tadında sergilendiği mağazada taneli, tanesiz, acılı, aromalı onlarca çeşit hardalı tatmak suretiyle satın alabilir ayrıca, sirke, turşu ve reçel de bulabilirsiniz.

Benim seçimim, taneli, frenk üzümlü ve yeşil biberli hardal seti ile özellikle salata soslarında harikalar yaratan otlu beyaz şarap sirkesi oldu.
Chateauneuf En Auxeois
Dijon turu ve hardal tadımı sonrası, istikametimiz, Burgonya seyahatimizin bir başka güzel köylerinden Chateauneuf en Auxeois oldu. Dijon’a yaklaşık 40 km uzaklıkta olan bu köy, Fransa’nın En Güzel Kasabaları listesinde.

50 kişinin yaşadığı bu köyü daha kilometrelerce öteden tanımak mümkün. Çünkü en önemli Ortaçağ askeri karargahı olan Chateauneuf Şatosu 5 kulesi ile bir tepenin üzerinde tüm haşmetiyle yükseliyor.
Şatoyu keşfetmeden önce, köyün otantik sokaklarında kısa bir gezinti yaptık. Fotoğraf meraklıların çok hoşuna gideceğine inandığım dar sokaklar, 11. Yy’dan kalma evler, duvarlardan sarkan çiçekleriyle, Chateauneuf, Grimm masallarından fırlamış gibi desem abartmış olmam.
Kısa bir tur sonrası, öğle saatinin gelmesiyle, köyün tam merkezinde yer alan hanın restaurantında tipik Burgonya lezzetlerini tatmak için mola verdik.

Burgonya mutfağına sıkı sıkıya bağlı mönüsü ile meşhur Auberge du Marronier ilk bakışta, “ bizi tatlı mı yoksa acı bir sürpriz mi bekliyor, acaba” sorusunu sordurttu ne yalan söyleyeyim.

Son derece basit döşenmiş restaurant hakkındaki bu soru işareti, yemeklerimizden birer çatal aldığımız anda unutuldu gitti. Zira, panelenmiş sıcak keçi peynirli salata, ördek but, Boeuf Bourguingnon ve Dijon hardalında pişmiş tavşan, mekanın neden bu kadar popüler olduğunu bize ispat etti.
Kırmızı şarapta uzun süre sotelenen Boeuf Bourguigon sığır eti olmasına rağmen pamuk gibiydi. Keza tavşan etinin kendine has o hafif ekşimtrak burukluğu, acılı Dijon hardalı ile dengelenmiş ve ortaya nefis bir yemek çıkmıştı. Şarap tercihimiz, öğle saatleri olması ve daha yapacak çok yolumuzun olması nedeni ile, Burgonya bölgesinin bence en hafif şarabı Bourgogne Alligote (beyaz) ve ardından Nuits St. Georges (kırmızı oldu).

Yerel üretim olan l’epoisse, briard savarin ve l’amour de nuit st georges peynirlerinden oluşmuş assiette de fromage (peynir tabağı) ile, çikolatalı sufle, ev yapımı krem karamel ve crème brulee ile yemeğimizi sonlandırdık.
Tipik Burgonya lezzetlerinden oluşmuş bu keyif molamız sonrası, köyün dar sokaklarını turlayarak, şatoya girdik.

Burgonya Bölgesinin en önemli askeri karargahlarından olan Chateauneuf, ciddi bir restorasyon geçirmiş. Son mirasçısı, Isabelle de Chaudenay, sevgilisini zehirlediği için diri diri yakılarak idam edilmiş.
Tarihi 1175 yılına dayanan şato, zaman içinde çeşitli eklemelerle günümüze kadar gelmiş. Esas dönüm noktası, Burgonya Düklerinden İyi Kalpli Philippe’in danışmanı Philip Le Pot’un şatoyu satın alması olmuş. Le Pot’un lahitinin kopyası şatonun içinde sergileniyor. (Orijinali Louvre Müzesinde)

16. Yy’dan itibaren çeşitli ailelerin mülkiyetine geçen şato, nihayet 1936 yılında son sahibi Vogue Kontu tarafından Fransa Devletine bağışlanmış.
Devasa şöminenin yer aldığı salon, Le Pot’un yatak odası, bekleme salonu, banyo görülmeye değer.
Köyde minik bir tur sonrası, direksiyonu bu sefer de Roma İmparatoru Auguste tarafından kurulan AUTUN’a kırdım.
Autun
Roma döneminde İmparator Auguste tarafından kurulan Autun, 15. Yy sonlarına kadar bir ticaret ve dini merkezmiş. Dijon’un gittikçe önem kazanması bu kasabanın değer kaybetmesine neden olmuş.

Autun’ün en önemli tarihi eserlerinden ilki 12. Yy’da yapımı tamamlanan Saint Lazare Katedrali. Vezelay Katedralinden başlayan Hac yolculuğunun rotasında yer alıyor.

Kilisenin hemen yanında yer alan 15.Yy yapımı Saint Lazare çeşmesi ve tam arkasındaki Rolin Müzesi, kasabanın diğer önemli gezilecek yerlerinden.

Autun, Napoleon ve kardeşi Joseph’in okuduğu askeri okul, Ursiline Kulesi, Belediye ve Tiyatro Binaları, inişli çıkışlı sokaklarıyla her yıl yüzlerce turisti kendine çekiyor.

Commarin Şatosu
Autun’dan sonra, Dijon’a doğru yola çıktık. Fakat zamanlama hatası yaptığımdan görmeyi çok arzu ettiğim, Burgonya bölgesinin en önemli şatolarından Chateau de Commarin’e üzülerek yetişemedik. 26 nesilden beri yaklaşık 900 yıldır bu yana Voguë ailesine ait şatonun içinde 18. yy. döneminin şahane örnekleri yer almakta. Mayıs ve Kasım ayları arasında açık olan şatoyu gezmek için en geç saat 17:00’de orada olmak gerekiyor.

Dijon’da Son Akşam
Akşamüstü vardığımız Dijon’da yemek için, şehrin popüler mekanlarından, Les Halles’ın hemen karşısında yer alan Speakeasy’i tercih ettik.
Dekorasyonu ile, Paris restaurantlarını andıran Speakeasy aynı zaman da bir şampanya barı.

Yemek olarak, ızgara morina balığı, trüf mantarlı istakozlu linguine ve sebze yatağında ızgara kuzu pirzola aldık.
Grands Vins de Bourgogne klasmanından 2013 rekoltesi Rully’nin eşlik ettiği ana yemeklerden, özellikle istakozlu linguine ve morina balığı favorim oldu.

Tatlı olarak tercihimiz orman meyveli Mille-Feuille by St. Tropez (St. Tropez usülü milföy) , profiterol ve ev yapımı dondurma oldu.
Güzel bir yemeğin ardından midelelerimiz bayram etmiş, yüzümüz gülücükler saçarak kısa bir yürüyüşle otelimize döndük.
Adım adım, karış karış gezdiğimiz Burgonya seyahatimizin artık sonlarına yaklaşırken, doğa, tarih ve tadım cenneti Beaune ve pek tabii ki La Route Des Grands Crus (Büyük Ürün=Şarap güzergahı) için ertesi gün erkenden yollara düşmek üzere günümüzü “Au Revoir Dijon, à bientôt*” diyerek sonlandırdık.
* au revoir, à bientôt : tekrar görüşmek üzere hoşçakal
Sevgilerimle,
