
Burgonya Tarihi Kasabaları 1. Durak: Noyer Sur Serein
Burgonya gezimizin 3. gününde, Burgonya tarihi kasabaları keşfimize devam ettik. Tanlay Şatosundan hemen sonra, istikametimiz Noyers Sur Serein oldu. ” Gizli Yaşayalım, Mutlu Kalalım” felsefesini benimseyen Noyers Sur Serein tipik bir orta çağ kasabası. Surlarla çevrili Noyers’nin üç giriş kapısı var. Fransa Devleti tarafından Monument Historique (Tarihi Anıt) olarak koruma altına alınan çok sayıda binanın olduğu kasaba, 740 nüfuslu ve Serein nehrinin yanıbaşında yer alıyor.

Noyers’de ilk durağımız, Burgonya Düklerinden İyi Kalpli Filip’in liderliğinde kurulan Chevalerie de la Toison d’Or’a ev sahipliği yapan Maison de La Toison d’Or oldu.

Şu anda özel mülk olan bu binayı dıştan görüp, asırlardır bozulmamış parke taşlı dar yolların arasından yürüyerek turumuza devam ettik.


Burgonya tarihi kasabaları arasında, el değmemiş tahta kaplı Ortaçağ evleri, rengarenk çiçekleri, muhteşem nehir manzarasıyla göz dolduran Noyer’den sonra direksiyonu Avallon’a kırdık.

Burgonya Tarihi Kasabaları 2. Durak: Avallon
Auxerre’de yerlerde Cadet Roussel’in minik levhaları yerini şehrin sembolü, kurbağaya bırakmış. Turizm ofisinden temin edebileceğiniz bir kitapçıkla beraber, işte bu kurbağayı takip ederek, şehri adım adım keşfedebilirsiniz.

Kurbağa bizi nereye mi götürüyor? Aklıma gelenlerden birkaç tanesi, Saat Kulesi, lokal eserlerin sergilendiği Avallon Müzesi, Vauban Heykeli, ve pek tabii ki ranta yem edilmemiş, zamana meydan okuyan ahşap kaplı Ortaçağ evleri…

Avallon en az yarım günlük bir zamanı hak ediyor. Şehir, Noyers gibi ufak değil. Tavsiyem, böyle bir turda, kahvenizi köylerde almanız, daha uzun zamanı kasabalara ayırmanız. Şimdilik tavsiye niteliğinde olan bu ipucum, tabii ki Burgonya yazılarımın sonunda perde derken, yayınlayacağım keyif listemde sıralanacak.

Avallon’daki en şirin yerlerden bir tanesi, Kostüm Müzesi. 15 yy.’da yapılmış, Conde prenslerine ait binada yer alan müze, her sene farklı bir tema ile dönemsel kıyafetlerin sergileniyor.


Her yaştan insanın keyif alabileceği bu kültürel müzeyi, yetişkinler 5 Euro, çocuklar ise 3 Euro karşılığı gezebilir.


Sabah Auxerre yemek festivali ile başlayan, Chablis, Tonnerre, Noyers Sur Serein ve Avallon’u içeren Burgonya tarihi kasabaları turumuzu bugünlük sona erdirdik ve akşam yemeği için Auxerre’e döndük.
Auxerre’de Burgonya Lezzetleri
Burgonya Tarihi Kasabaları Deyince Tatmadan Dönülmeyecek Lezzetler
Damak tadım, birçoklarınca, gurme olarak adlandırılsa da bana göre daha gelişim aşamasında. Bu noktada, gezdiğim yerlerde olabildiğince, yerel tatları, o bölgenin en meşhur restaurantında almaya gayret ederim. Yalnız şurada bir parantez açayım, meşhur derken, öyle illa ki pahalı olacak diye bir kaidem yok. Benim için esas olan, mutfağın özgünlüğünün yanı sıra, mekanın ambiyansı. Seyahat öncesi yaptığım araştırmalar neticesinde, içime sinen bir mekana önceden rezervasyon yapmak gibi detaycı bir ruhum var. Bu ruh hali, tabii ki bu seyahat öncesi en üst seviyede olduğundan topu topu 15 masalık La P’tite Beursaude için rezervasyonumuzu taa İstanbul’dan yaptım.

Mottosu, “bu dünyadaki güzel bir şarap, öbür dünyadaki sudan iyidir” olan La P’tite Beursade, Burgonya lezzetlerinin günlük ürünlerle pişirildiği bir aile restaurantı.


Burgonya mutfağının değişmez aktörleri, domuz şarküteri ürünleri, kaz ciğeri, hardal soslu Andouillette sosisi ve pek tabii ki salyangoz ki aralarında Türk damak zevkine en yakınıdır, burada da sahne almış. Çevremdeki masalara göz attığımda, porsiyonların, Paris aksine, son derece büyük olduğunu gördüğümden, antreleri paylaşmayı tercih ettik. La P’tite Beursaude usulü pişirilmiş 12 adet salyangoz, tek kelime ile muhteşemdi.

Esasında yapımı son derece basit, ama lezzeti bu kadar güzel olan yemeğin, sırf isminden dolayı, bir çok ülkede insanların “ıyyy salyangoz mu o nasıl yenir” önyargısına maruz kalması çok acıklı.
Sote patlıcan ve ıspanak püresi ile servis edilen Epoisse kremalı sığır bonfile, tam arzu ettiğim şekilde az pişmiş olarak geldi.


Etin biraz sert olması beni hayal kırıklığına uğratmış olsa da, Cote d’Or Bölgesi’nden 2013 rekoltesi Chorey Les Beaune, keyfimizi yerine getirmeye yetti.

Tam, Beaune ve Nuits St. Georges sınırında kalan arazideki Pinot Noir üzümlerinden üretilmiş olan şarabımız, bu iki teruarın başarılı bir karışımı. İçimi, daha çok, soslu kırmızı et ve av ürünleri ile güzel olan bu şarabımla birlikte tattığım diğer lezzet ise, siyah frenk üzümü soslu, Parmentier patatesle servis edilen ördek oldu.

Üzüm deyince aklınıza şekerli bir tat gelmesin, frenk üzümü, yapısı itibariyle, ekşi olduğu için, bu tip etlerde, tercih edilmekte. Parmentier usulü nedir diyenler içinse, hoş bir hikayesi var.
Parmentier Patatesin Hikayesi
Fransız tarihinin en bilinen çifti Marie Antoinette ve 16. Louis dönemine kadar, patates cüzzama sebep olduğu düşüncesiyle, halk tarafından asla yenmezmiş. Gurme değil ama gerçek bir obur olan 16. Louis, bir gezinti sırasında çiçeklerini gördüğü bitkinin ne olduğunu sormuş. Antoine Parmentier isimli bir ziraatçı, diktiği bu patateslerin günün birinde Fransa’nın açlık derdine son vereceğini iddia etmiş. Bu iddiaya inanan 16. Louis’nin çıkardığı bir fermanla halkın patates yiyeceğini emretmiş.

Eş zamanlı olarak saraya da giren patates o dönemlerde sadece “Parmantier” diye isimlendirilirmiş.
Ördeğimize eşlikçi olarak servis edilen Parmentier patatesi, yoğun muskat tadı ile püreden daha diri kıvamda bir lezzetti. Ördek ise, tam olması gerektiği şekilde Rose yani pembe derecesinde pişmiş.
Eğer dişleriniz, dinozor dişi değilse, lütfen şu çok pişmiş sevdasından vazgeçin. Tamam içi kanlı et yemek bir çok kişi için imkansız ama ördeği de piştiğine pişman etmemek lazım!
Gecenin sürprizi, mekanın kendi spesiyalitesi olan soufflé aux framboises (frambuazlı sufle) oldu.

Son derece hafif bir krema içinde irili ufaklı frambuazlar, fırınlandıktan sonra sıcak sıcak servis ediliyor. Bir hayli doyurucu olan yemeğimiz sonrası bu tatlı son derece yerinde bir seçim olmakla birlikte, bana göre birazcık hafif olduğu için, bir de “Le Gateau mi-cuit au chocolat et coeur de chocolat blanc (beyaz çukulata eriyikli az pişmiş çikolatalı pasta) deneyelim” dedim.

1 top ev yapımı vanilyalı dondurma ile servis edilen bu tatlı pek tabii ki sufleye oranla bir hayli ağır olmasına rağmen, hiç de rahatsız edici değildi.
Sabah Auxerre’de başlayan Burgonya tarihi kasabaları turumuz, yazıda çok uzun saatler araba kullanmışım havası verse de esasında, topu topu 180 km yol yaptık. Burgonya’yı keşfetmenin en güzel yollarından bir tanesi araba bir diğeri de gemi… Ancak, gemiler, Burgonya gezi yazılarımda bahsettiğim kasabalardan bir çoklarına uğramadığından, o köy senin bu kasaba benim diyen meraklılar için, araba & özel minibüs tek alternatif gözüküyor. Bir de “hah, şurada bir şato gördük, hadi tadım yapalım, aa bu café çok şirin burada bir kahve keyfi için duralım” diyenlerdenseniz , siz siz olun, navigasyonu iyi, bagajı büyük (malum şarap şişelerini de düşünmek lazım) bir arabayla vurun kendinizi yollara……
Sevgilerimle,