
Fransa’nın Gastronomi Başkenti Lyon’u 72 Saatte Keşfetmek…
Eskiden yurtdışına çıkmak öylesine önemliydi ki, günler önceden hazırlanılır, bavullar yapılır bir heyecan bir heyecan, kalpler pırpır, yolculuğun ilk günü beklenirdi.
Şimdi öyle mi artık? Bir akşam yemeğinde karar veriyoruz, hoop haftasına uçağa atladık mı oradayız. Malum, hayat hızlı akıyor, eh seyahat de kolaylaştığından, artık üç günlük “escapade” (kaçamak) son derece yaygın. İşte bu üç günlük kaçamak temasına uygun, jet hızıyla ama olabildiğince kapsamlı gezip görmek isteyenler için gördüğüm şehirleri derlemeye karar verdim.
Eğer küçük bir kaçamağa “varım” diyorsanız ilk tavsiyem, Burgonya seyahatimin dönüş noktası olan LYON
İşte, Perşembe sabah gidiş, Pazar akşam dönüş olacak şekilde 72 saatte MAXI LYON huzurlarınızda…..
1- gün Perşembe : Sabah uçağıyla (yaklaşık üç saat sürer) Lyon’a varış. Havalaanından ister taksiye biner (şehre 30 km.) isterseniz de 15 dk.’da bir kalkan RhoneExpress tramvayı ile, 30 dk.’da şehre varabilirsiniz.
Otel olarak benim tercihim tam Galeries Lafayettes’in karşısında yer alan Hotel Carlton Lyon. 4 yıldızlı bu otel tam merkezde. Biraz daha şık bir şey isterim derseniz, o zaman Eski Lyon’da (Vieux Lyon) Cour Des Loges, derim. “Off Elegans Cadısı, abarttın şöyle hesaplı bir şey istiyoruz, üç gün boyunca otele uyumadan uyumaya gireceğiz” dediğinizi duyar gibiyim J O zaman otel tercihimiz Best Western Lyon Saint-Antoine olsun!
Otelleri hep merkeze yakın seçerim. Neden mi? Ucuz olsun diye Allah’ın unuttuğu, şehrin 50 km. uzağındaki otelde kalıp, akşam yemeğinden sonra, in cin top oynayan sokaklarda taksi bulup (ki bulmak zaten bir dert hadi buldun diyelim) ondan sonra bir servet ödeyerek dönenlere hayret ediyorum!
Uçtuk, konduk, pasaport kontrolü, otele vardık derken, öğle yemeği zamanı çoktan geçtiğinden otelin yakınlarında yer alan minik bir cafede ayaküstü bir şeyler atıştırmak en doğrusu.
Öğleden sonra, şehri keşif zamanı. Merkez Bellecour Meydanı alınır (Place Bellecour), dümdüz devam edilir. Önce Jacobenler Meydanı (Place des Jacobins) görülür, ardından Celestins Meydanı’nda (Place des Celestins) yer alan Le Theatre des Celestins ziyaret edilir. (not: Fransanın La Comedie Française’den sonraki en büyük ve en önemli tiyatrosudur).
Küçük bir mola diyenler, Lyon’un en eski café restaurantlarından Le Café Des Negociants’a uğrayıp, şahane belle époque mimarisinde içkilerini yudumlayabilirler.
President Edouard Herriot Caddesi’ni (ki Lyon’un en şık caddesidir) takip ederek, Opera Binası’na ulaşılır. Özellikle kıpkırmızı ışıklandırmasıyla içi gerçekten görülmeye değer. Hemen yanıbaşında yer alan Place Des Terreaux’da Bartholdi Çeşmesi aşıkların buluşma noktasında minik bir fotoğraf molası verdikten sonra meydanda yer alan Hotel de Ville (Belediye Binası) özellikle akşam çökerken muhteşem aydınlatılmıştır ve görülmelidir.
Hotel de Ville’in hemen karşısından yürüyerek çıkabileceğiniz Rue de La Martiniere’deki Le Mur Peint des Lyonnais (Ünlü Lyonluların portlerinin yer aldığı duvar freskoları) mutlak görülecekler listesine alınmalıdır.
Buradan yürüyerek 25 dk. ya da arabayla 10 dk. mesafedeki Brasserie St. Georges, akşam yemeği için ideal seçim olur zira Avrupa’nın en büyük brasserielerinden bir tanesi. (Brasserie kelime manasıyla biracı demek ama Fransız kültüründe Fransız mutfağının klasiklerini barındıran orta bütçeli restaurant demek)
2- gün Cuma: Sabah kahvaltısını şöyle dışarda tipik bir Fransız cafesinde taze kruasan, yarı tuzlu Normandiya tereyağı ve yeni çekilmiş kahve eşliğinde aldıktan sonra, (mesela Place Bellecour’daki Café de la Cloche) Lyon’un medarı iftiharı Güzel Sanatlar Müzesi ilk ziyaret edilecek mekan.
Özellikle Delacroix, Degas, Renoir, Manet, Morisot, Cézanne, Gauguin, Van Gogh ve Picasso severlerin kesinlikle kaçırmaması gereken bu müzenin giriş ücreti 7 Euro. Müzeyi güzelce gezip saat 11.00 kahvesini, müzenin avlusuna bakan cafesinde cıvıl cıvıl kuş sesleri eşliğinde almak tabii ki bu sanat dolu sabaha şık bir mola olacaktır. Ardından, eğer et seviyorsanız, öğle yemeği için size Rue le Republique üzerindeki L’Entrecote’u tavsiye ederim. Öğle yemekleri fiks menü olarak 19 Euro. Klasik antrikot yanında salata ve patates kızartması ile ekonomik bir öğle yemeği mümkün… “Aman Elegans Cadısı, bir defa geldik Lyon’a şöyle keyif yapalım” derseniz o zaman size sevdiğim bir bouchon olan Le Bistrot d’Abel’i tavsiye ederim. Quenelle’i bir harika. Yine Rue Republique civarında yer alan bu tipik Lyon restaurantında Lyon mutfağının şahane lezzetlerini tadabilirsiniz (Nasılsa dünyaya bir defa geldik 🙂 )
Öğle keyfinden sonra, eğer biraz hareket biraz alışveriş derseniz, o zaman ya Edouard Herriot Caddesi ve bu caddeye paralel sokaklarda dolaşacaksınız veya bir tramvay ile, Part Dieu Garı’nın da yer aldığı Centre Commercial Part Dieu isimli büyük AVM’ye gideceksiniz. Tabii İstanbul’un AVM’leri kadar büyük sanmayın zira, Fransızlar, öyle kapalı alanlarda alışveriş yapmayı pek sevmez illa ki sokak olacak illa ki alışveriş arası şarap / bira / kahve molası verilecek…
Cuma akşamı, tüm Avrupa’da olduğu gibi akşam yemekleri için en önemli günlerden ilki. Rue Merciere ve civarında konuşlanmış olan bar ve restaurantlar hem Lyonluların hem de turistlerin favori mekanlarından. Sokağın girişinde yer alan Diplomatico veya tam da nehrin kenarındaki minik barlarda akşam aperatifi olarak balon bardakta bol buzla servis edilen bir kadeh Cote de Provence roze şarabını yuvarladıktan sonra, Le Bouchon Lustré, Le Bistrot de Lyon veya La Mere Jean’da akşam yemeğini alabilirsiniz.
Yemekten sonra, Saone Nehri kıyısında, mükemmel ışıklandırılmış yollardan yürüyerek otelinize dönmeniz çok rahat ve güvenli…
3- gün Cumartesi : Sabah keyfini yaptıktan sonra istikamet Lyon’u görmenin en güzel alternatiflerinden Peniche yani Saone Nehri üzerindeki gezinti vapurları. Ortalama bir saat süren bu gezi esnasında, nehir üzerinden tüm Lyon’u görmeniz mümkün. İsterseniz öğle yemekli de olarak da alabileceğiniz bu tur sonrası eski Lyon’da ilk durak şehrin en önemli festivali olan Işık Festivali’ne (Aralık ayının ilk haftasonu) ev sahipliği yapan Saint Jean Katedrali.
Eğer öğle yemeği yemediyseniz o zaman St. Jean’dan 5 dk. mesafedeki Aux Trois Maries nefis bir bouchon. (Lyon mutfağının spesiyalitelerinin yer aldığı tipik restaurantlara BOUCHON denir).
Yemeğin ardından parke taş döşeli sokaklardan yürüyerek, tüm eski şehri keşfetme zamanı. Lyon’un en önemli özelliklerinden bir tanesi “Traboule” denilen iki tarafı açık pasajlar. Hani Fransız filmlerinde romantik sahneler vardır, dar sokaklarda öpüşen sevgililer, hah işte o dar sokaklar esasında traboule denilen minik pasajlardır. Tarihi önemlerini burada yazmıyorum ama “2. Dünya Savaşı’nda Nazi istihbaratını çıldırttığını söyleyeyim” yeter.
Vieux Lyon’da hem çocuk hem de yetişkinlerin mutlak gezmesini tavsiye edeceğim bir müze var. (Elegans Cadısı sen de taktın müzelere demeyin lütfen! Bazıları var, insanın hem kültürünü arttırıyor hem de şahane vakit geçirtiyor). İç içe konuşlanmış Minyatür ve Sinema Müzesi eski Lyon’da. Özellikle çocukların ilgisini çekiyor, zira Hulk gibi animasyon karakterlerinin devasa heykellerinin yer aldığı sinema müzesi ve özellikle Lyon’un ve Lyon’luların hayatını canlandıran minyatürler bir sanat harikası.
Topu topu 45 dk. da gezip bitereceğiniz bu müzenin giriş ücreti yetişkinler için 9, çocuklar içinse 6 Euro.
Eski şehrin ana sokağı St. Jean’ı takip ederek, sağlı sollu yerleşmiş minik butiklerden özellikle Lyon’a ait ipek ürünleri satın almayı ihmal etmeyin. Özellikle Passage Thiaffait mutlak görülmeli. Ayrıca ev yapımı dondurmacılar sıra sıra ama benim favorim Terre Adelice. 100’e yakın çeşidi olan dondurmalar arasında tercihim tabii ki Caramel au beurre salée (tuzlu karamelli) ve aux myrtilles (ayı üzümlü). Ağaçların altında konuşlanmış olan Le Florian bence Vieux Lyon’un en şirin café barı.
Gelelim akşam yemeğine. Şimdi eğer eşiniz ya da sevgilinizle gidiyorsanız, o zaman Le Nef des Fous. Son derece romantik bir ortamda nefis Lyon lezzetlerini tadacaksınız. “Hayır, ben gurme restaurant istiyorum derseniz” o zaman Les Adrets tam da aradığınız mekan. Hem Vieux Lyon hem de tam karşı yakada yeralan Presque’Ile, şehrin gece hayatının merkezi. Öyle sabahlara kadar gece kulübü vb. aktiviteler yok ama sıra sıra barlar, minik kulüpler gece saat 2.00’a kadar açık.
4- gün Pazar: Sabah yapılacak en doğru iş, eski Lyon’dan füniküler (Lyonlular ficelle derler) yukarı Fourvière Tepesi’ne çıkmak.
Aman dikkat sağdaki ‘ficelle’e bineceksiniz, soldaki Saint-Just’ye çıkıyor! Esasında Lyon’un ilk görülecek yeri olmasına rağmen, Pazar gününe bırakmamın sebebi ise Fourvière Bazilikası’nda Pazar ayinini görmek.
Şehre veda etmeden, kuşbakış nefis fotoğraflar çekebileceğiniz Fourvière’den dönüşte, vaktiniz varsa Gourguillon rampasından, yürüyerek aşağı inmenizi tavsiye ederim. Bu arada tabii ki traboule denen pasajlardan karşınıza çokça çıkacak…
Eski şehirde görülecek son durak Gadagne Müzesi. İçinde Lyon tarih müzesi ve kukla müzesinin yer aldığı binayı gezdikten sonra, dördüncü katta yer alan restaurantta brunch yapmanızı tavsiye ederim. “Yok ben brunch istemem diyorsanız” o zaman eski şehirde (artık lyon mutfağına doyduğunuzu düşünüyorum) minik İtalyan restaurantı Giovany’s Ristorante, İtalyan mutfağının başarılı bir temsilcisi. Özellikle makarnaları nefis.
Şahane bir pazar sabah keyfinin ardıdan artık LYON’a “au revoir” demenin vakti geldi.
Bir başka üç günlük kaçamak şehrinde görüşmek üzere…..
Sevgilerimle,
Tam da Lyon’a gidecekken ne güzel oldu yazınız, tesekkürler, takipteyiz 🙂