
Şatoları, Bağları, Şaraplarıyla Bir Lezzet Serüveni Başlıyor
Gerçek bir şarapsever olarak, Bordo Bölgesi’ni yapmışken, “beyaz şarabın anavatanı” olan Burgonya Bölgesi’ni atlamak tabii ki mümkün değildi. Burgonya’nın kendi içinde Yonne, Nievre, Côte d’Or ve Saône-et-Loire olarak dört departmana ayrılması ve her bölgenin de kendine ait özelliklerinin olması, karşıma sıkça çıkan üç günlük Dijon – Beaune arası 80 km’lik parkurda konuşlanan klasik Burgonya şarap tadım turlarının ne kadar da eksik olduğunun net göstergesiydi! Bölgeyi tam anlamıyla keşfetmek için seyahatimize Macon turu ile başladık.
“İnsan bir kez Burgonya’ya terfi etti mi, başka şarabı beğenmiyor…” Mehmet Yalçın, bir bağ bozumunda yaptığı Burgonya seyahatinin ardından bu cümleyi yazmış. Bence az bile söylemiş! Birbirinden lezzetli yemekleri, benzersiz mimarisi, eşsiz doğası ve Fransa krallarının olmazsa masaya oturmadıkları dünyanın en nadir, en pahalı, en zarif beyaz şaraplarıyla tanınan Burgonya için ne söylense azdır.
Turumuzda “hem midelerimiz bayram etmeli, hem damaklarımız şenlenmeli hem de ruhumuz doymalı” diyerek, ilk durak olarak Yonne Bölgesi’ni hedef aldık. Lyon-Saint Exupéry Havaalanı’ndan 90 km. mesafedeki Macon, Güney Burgonya’da. Saone nehrihin kıyısında yer alan şehir aynı zamanda yanıbaşındaki bölgede yetişen Beaujolais şaraplarıyla da ünlü.
En güzel beyaz şarap üzümlerinden Chardonnay ile üretilen, Pouilly-Fuissé, St-Véran ve Mâcon-Villages şaraplarının ana vatanı Macôn, Saône-et-Loire departmanında, Saône Nehri’nin kıyısında konuşlanmış.
Ünlü yazar ve politikacı Alphonse De Lamartine’in doğduğu şirin Macon tipik bir Fransız nehir şehri. Minik köprüler, katedral, parke taşlı yollar, péniche ve/veya barque denilen tekneler. Gezilip görülecek ne kadar çok yer var!
Macon Turu Deyince Akla Gelenler
Lamartine Müzesi:
18 yy.’da inşa edilmiş Hotel Sénécé (Sénécé Malikanesi), ünlü şair ve politikacı Alphonse Lamartine’in hayatı ile ilgili belgelere ve şahsi eşyalara ev sahipliği yapmakta. 2,50 € karşılığında gezebileceğiniz bu müzeyi her yaştan seyyaha kesinlikle tavsiye ederim. Lamartine’in Macon için ayrı bir önemi daha var. Bugün Fransız tren yollarının en önemli hatlarından Paris-Lyon’un şehirden geçmesi, Lamartine sayesinde olmuş.

Eski St. Vincent Katedrali:
MS. 6. Yy.’da yapımına başlanan katedralin, 1855 yılına kadar hayli inişli çıkışlı bir tarihi olmuş. Yangınlar, din savaşları, Fransız İhtilali gibi pek çok badireler atlatan şehir katedrali değişik formadaki iki kulesi ile 1862 yılında Fransa hükümeti tarafından “Monument Historique” (tarihi bina) statüsüne alınmış.

Ursulines Müzesi :
17. yy.’da kızlar manastırı olarak hayata geçen bina, bugün, arkeoloji, etnografya ve güzel sanatlar müzelerinden oluşan bir kompleks. Sanat ve tarih meraklıların mutlak görmesi gereken bu müze ücretsiz geziliyor.

Kısa bir Macon turu sonrası, kilise çanının onikiyi vurmasıyla, rotayı daha önce methini duyduğum Le Lamartine Restaurant’a doğru çevirdik.

Nehir kıyısında 1804 yılından bu yana faaliyette olan Le Lamartine, şehrin en bilinen restaurantlarından biri tanesi. Tipik dekorasyonu, zengin yemek ve şarap menüsüyle, yerel halkın favori mekanlarından olan Le Lamartine, pazar günü olmasına rağmen tıka basa doluydu.

Macon Turu ve Yerel Lezzetler
Bölge mutfağının doyurucu olduğunu bildiğimden, ortaya sadece tadım amaçlı aldığımız salyangozlar tam kıvamında pişmişti. Salyangoz kulağa ve Türk damak tadına biraz ters gelmesine rağmen, sarımsak ve maydanozla tatlandırılmış tereyağlı sosu ile son derece leziz bir başlangıç oldu.

6 veya 12’li özel tabaklarda servis edilen bu güzel yiyeceğin tek sıkıntısı, maşasıyla yakalamak ve kabuk maşadan fırlamadan (ki son derece olası!), içindeki kuşbaşı büyüklüğündeki eti özel çatalı ile çıkartmak. Minik kızarmış ekmeği sosuna banıp üzerine koyulan salyangoz tek kelimeyle enfes ! Bu giriş yemeğimiz için, ilk şarap tercihimiz, Macon Bölgesi’nden 2014 rekoltesi, Grand Vin De Bourgogne klasmanından Viré-Clessé teruarından Domaine Michel oldu. Hafif meyvemsi tadıyla, başlangıç olarak aldığımız bu şarap sonrası sıra ana yemeklere geldi.

Ana yemek olarak, midye, kızarmış Camembert peyniri, Avcı usulu mantarlı krema soslu tavuk ve restaurantın spesiyalitesi Moril mantarlı beyaz şarap soslu piliç aldık.




Ana yemeklerimize bu defa daha dolgun gövdeli 2014 rekoltesi Domaine Thibert’den bir Pouilly-Fuisse beyazı eşlik etti.
Önemli bir hatırlatma : Burgonya bölgesindeki tüm beyaz şaraplar Chardonnay üzümünden yapılmıştır. Başka bir üzüm cinsi kullanılmamaktadır. (beyaz şarap için). Bu güzel yemeği, frambuazlı Charlotte ve tiramisu ile sonlandırdık.
Damak tadım, domuz ürünlerine alışık olmadığından, benim gibi olanlar için tavsiyem, Burgonya Bölgesi’nde gönül rahatlığı ile tavuk yiyebilirsiniz. Özellikle komşu bölge Bourg En Bresse, tüm Avrupa’da tavuğu ile meşhur. Bu arada “Poule” dedikleri piliç, Poulet denilen tavuk bir de Coq var (ki coq au vin, Fransız mutfağının alameti farikalarından) şaraplı horoz. Tabii öyle DNA’sı ile oynanmış üç gözlü, beş ayaklı plastik tavuklardan değil, mis gibi organik
Burgonya, aynı zamanda, cevizi, balı, peynirleri ve tabii ki hardalı ile de çok meşhur…
Bu seyahatimde mottom, “GÖRECEK ÇOK ŞEY VAR” olduğundan, programı son derece yoğun hazırladım. Macon turu sonrasındaki durağımızsa Les Plus Beaux Villages de La France (Fransa’nın en güzel kasaba/köyleri) klasmanında yer alan Berzé-La Ville, bağlar arasında şık bir şato Chateau D’Igé ve Unesco tarih mirasında yer alan Cluny hakkında detaylar bir sonraki yazımda
Sevgilerimle,