
Şarap Bahane, Manzara Şahane : La Cote d’Or
Her seyahatimi, sanki bir daha oraya hiç yolum düşmeyecek gibi, olabildiğince detaylı yapmayı seviyorum. Kimilerine göre benimle gezmek bir macera, kimilerine göre ise çılgın bir uçuşmaca… Hayat felsefem olan “yarın artık bugündür” sözünü Burgonya gezimiz için de söyleyerek sabahın erken saatlerinde Auxerre’e veda edip, birbirinden güzel Tarihi Burgonya Köyleri için yollara düştük.
Tarihi Burgonya Köyleri 1. Durak Vézelay
İlk durağımız Vézelay oldu. Öncelikle şunu belirteyim. Vézelay en az iki saati hak ediyor. Fransa’nın en çok ziyaret edilen tarihi Burgonya köyleri arasında ilk sıralarda yer alan köy, Unesco Dünya Mirası listesinde. Doğal olarak, bırakın inşaat yapmayı, izinsiz çivi çakmak bile suç.

9. yy’dan günümüze Hıristiyan dünyasında ve Fransız tarihinde ayrıcalıklı bir yere sahip olan köy, dik bir yokuş ve paralel sokaklardan oluşuyor. Abbaye Sainte-Marie-Madeleine de Vézelay yani Vézelay Manastırı köyün en önemli tarihi mirası. Arabamızı köyün eteğinde bırakarak, dar yollardan yukarı tırmanmaya başladık.
Yokuş bayağı dik, kesinlikle çok rahat ayakkabı giymek gerekiyor. Yaklaşık on dakikalık bir yürüyüşten sonra Vézelay’nin meydanına geldik. Meydanın tam ortasında konuşlanmış olan St. Madeleine Bazilikası tek kelimeyle büyüleyiciydi.

Vézelay Psikoposu St. Bernard, İkinci Haçlı seferi emrini Vézelay Manastırında vermiş. Aslan Yürekli Richard ve 2. Filip de 3. Haçlı seferi için burada buluşmuşlar. Hıristiyanlar için bir hac yeri özelliği taşıyan manastır, dik yokuşun tam tepesinde yer alıyor. Sadece dini değil, aynı zamanda bir mimari harika. Burgonya Romanesk sanatının mükemmel bir örneği sayılıyor. Ön tarafı ana meydana bakan binanın, arka tarafında inanılmaz geniş bir bahçesi var.


Halka açık bir park olan bu bahçenin surları da Morvan Vadisine bakıyor.

İnanılmaz büyüklükteki manastırı ve kiliseyi gezdik. Özellikle tahta işlemeleri göz alıcı. Kilisenin içi, benzerlerine göre bir hayli sade diyebilirim ancak tavan yüksekliği inanılmaz.
Bu keyifli gezinin ardından, Vézelay sokaklarında dolaşmaya başladık. Mükemmel bir şekilde korunmuş olan bu köyde alışveriş yapmak da ayrı bir keyif. Örneğin, eski fotoğrafların satıldığı Gadreau, gerçek esans kullanılarak üretilmiş el yapımı mumların satıldığı Le Cirier de Vézelay, hediye almak için ideal dükkanlar.


Modern sanatseverler ise Picasso, Milo, Ernst gibi sanatçıların eserlerinin yer aldığı Zervos Müzesi 5 Euro karşılığında gezebilir.

Tarihi Burgonya Köyleri 2. Durak Epoisse
Vézelay’den sonraki durağımız, yol üzerindeki şirin Epoisse Köyü oldu. Condé Prensi, Chateaubriand gibi önemli kişilere kapılarını açmış, Mme De Sévigné’nin şatosu Chateau d’Epoisse’da minik bir mola verdik.

1672 yılından bu yana Gitaut Ailesi’nin evi olan şatonun bahçesi yılın her ayı, içi ise sadece Temmuz ve Ağustos aylarında özel rehberle belirli saatlerde görülebiliyor.

Ruhumuz bu güzel bahçede biraz nefes aldıktan sonra, bence tarihi Burgonya köyleri arasında en güzellerinden olan Sémur en Auxeois’ya doğru yola çıktık.
Tarihi Burgonya Köyleri 3. Durak Sémur en Auxeois
Sémur’e muhteşem Joly köpürüsüyle girdik. Armançon nehrinin yanıbaşında yer alan Sémur, pembe granit bir kayanın üzerine konuşlanmış.

Köy surlarlar çevrili ve 6 tane giriş kapısı var. Biz, 1444 yılında yapılmış ve şehrin mottosunun yazılı olduğu Sauvigny kapısından girdik.


Sémur en Auxeois, 4200 nüfuslu bir köy. Köyün merkezi tabii ki meydanı


Daracık sokaklarda kısa bir gezinti sonrası, 13. yy. başlarında inşa edilen ve Cote d’Or Bölgesi’nin en güzel gotik kiliselerinden biri olan Notre Dame Psikoposluğu’na vardık.


Tarihi 11. Yy’a dayanan Notre Dame’ın vitrayları ve taş işçiliği görülmeye değer.
Sémur’de 4 tane büyük kule var. Bunlardan en önemlisi Orle d’Or Kulesi. 1274 yılında yapılmış olan kule, aslen bir zindan.

5 metre kalınlığında duvarları ve 44 metre yüksekliği ile en yüksek zindan kulesi olan bu mekanı dışardan görmekle yetindik. Ardından bir öğle yemeği molası aldık.

Keçi peynirli köy usülü tahıllı ekmek üzerinde ev yapımı keçi peynirli tart ve yanında 2013 Cotes De Nuits Villages şarabımızı yudumladıktan sonra, Sémur’den ayrılarak bir sonraki durağımıza doğru yola çıktık.
Burgonya’nın En Güzel Şatolarından Bussy Rabutin
Burgonya şarapları ile ünlü olduğu kadar, şatolarıyla da dünya mirasında yer alıyor. Bu şatoların tümünü, bizim yaptığımız kadar detaylı bir program dahi olsa gezmek kesinlikle mümkün değil. (tabii eğer 25 günlük bir tur yapmıyorsanız!). Bu nedenle, seçimlerimi bölgenin en önemli şatoları arasından yaptım. Bunlardan bir tanesi, Bussy Rabutin şatosu.

12. yy’da kale olarak Renaudin de Bussy tarafından yapılmış. 14. yy’da yeniden inşaa edilmiş

Ancak asıl ününü, 17.yy’da Bussy Kontu Roger de Rabutin’e borçlu. Mektuplarıyla ünlü Fransız aristokratı Mme De Sevigne’nin kuzeni olan Rabutin, 14. Louis tarafından, dini haftada alem yaptığı gerekçesiye sürgüne gönderilir. Bu duruma çok içerleyen kont, öcünü almak için, 14. Louis’nin ve sarayın yasak aşkları hakkında bir dizi yazı kaleme alır. Bu yazıya tepesi iyice atan (ve kindarlığıyla bilinen) 14. Louis, kontu, bu sefer de Bastille hapisanesine gönderir. Kont 1 sene orada yatar. Ardından kendi şatosunda sürgün şartıyla tahliye olur ve 16 sene yaşadıktan sonra burada ölür.

Sürgün hayatı boyunca, Fransa Krallarının portlerini toplayarak Krallar Galerisi yapar

Sarayın en güzel kadınlarının portrelerinin olduğu Altın Kule ve işlemeli tavanı bir sanat şaheseri


Bussy Kontunun, yatak odası, salonu ve çalışma odaları da halka açık



Şatonun bir başka dikkat çeken bölümü bahçeleri

Özellikle 14. Louis döneminde, bahçe düzenlemesi çok önem kazandı. Bussy Rabutin Şatosunun bahçeleri de çok güzel bir örnek

Chateau Bussy Rabutin‘i sitesi üzerinden önceden veya kapıdan bilet alarak 8 €’ya gezebilirsiniz. Her gün saat 9:15-12:00 ve 14:00-17:00 saatleri arasında açık.
Tarihi Burgonya Köyleri 4. Durak Flavigny Sur Ozerain
Bugünkü programımızın son durağı kendi küçük ama özellikle İngilizlerin favori yazlık mekanı olan Flavigny sur Ozerain. 293 nüfuslu bu minicik köy, sanki filmlerden fırlamışçasına güzel.

Ursilin rahipleri tarafından kurulmuş kilisesi ile, Flavigny’nin adına ilk olarak 8. Yy’da rastlıyoruz. Tarih boyunca çeşitli defalar istila edilmiş köy, büyük surlarla çevrili.

Benediktin rahiplerinin yaşadığı manastır, bir zamanlar hac yeri olarak da ünlenmiş.

Flavigny sur Ozerain’de satılık hiç bir bina olmuyor. Çünkü başta İngilizler olmak üzere, Amerikalıların en favori sayfiye yerlerinden. Hem Ortaçağ hem de Rönensans dönemi mimarisinin evleriyle süslü olan sokakları, çiçekli balkonları ve mis gibi havasıyla tepenin üzerine konuşlanmış masal gibi bir köy.
Flavigny Sur Ozerain Neden Özel?
Tarihi Burgonya Köyleri arasında, Flavigny ilginç bir özelliğiyle ön plana çıkıyor. Anason!
Fransa’nın 2. Dünya Savaşında en popüler içkisi absentin hammaddesi olan anason, 7.Yy.’dan itibaren köyün sembolü olmuş. Ünlü Romalı seyyah Flavien’in Suriye’den getirdiği yeşil anason tohumları ile başlayan bu serüven hem köye “Flavigny” ismini kazandırmış hem de dünya damak tadına anasonu…
Dünyaca ünlü “Les Anis de Flavigny” isimli üretici ve mağaza, esasında, Fransa Kralı Charlemagne tarafından inşaa ettirilmiş bir manastırın içinde 16. yy.’dan bu yana faaliyette.
Güneş Kral 14. Louis’nin ağzındaki çürük diş yüzünden berbat kokan nefesini kamufle etmek için avuç avuç yuttuğu bilinen anasonlu bonbon, özellikle saray eşrafının favorisiymiş
Senede 200 milyon şekerin üretildiği ve tüm dünyaya satıldığı mağaza, kesinlikle bir tadım cenneti. Sadece şeker değil tabii ki. İçkiler, sabunlar, bisküviler yani aklınıza anasonun yakışacağı ne gelirse, tüm ürünler sıra sıra, retro tarzı metal kutularda raflarda yer almakta.

Klasik anasonlu şekerin yanında, lavanta, frenküzümü, portakal gibi bir tatlardaki bonbonlardan benim favorim kahve ve naneli olanlardı.

Mağazanın içinde bir de Anason Müzesi var. Yüzyıllar boyu hem sağlık hem de damak tadı için özel bir yeri olan anasonun yapımını ve dönemsel orijinal eşyaların yer aldığı müze gerçekten çok enteresan.
Üretim aletlerinin yer aldığı salonlarda dikkatimi çeken, 1925 yılından kalmış bir hesap defteri ve firmanın şimdiye kadar aldığı ödüllerin yer aldığı tablo oldu.


Les Anis de Flavigny’nin hemen arkasında 8.Yy’da yapılmış Flavigny Manastırı var. Tarihi Roma dönemine dayayan kalıntıların bulunduğu manastır, tarih ve arkeoloji severlerinin çok hoşuna gidecek bir mekan
Bu kadar minik bir köyün nasıl olur da yazın 1 milyona yakın turist çektiğini soracak olursanız, cevabı basit. Flavigny-sur-Oserain Juliette Binoche ve Johnny Depp’in başrollerini paylaştığı Chocolat (Çukulata) filminin de seti.

Mağazanın içindeki minik cafede aldığımız kısa bir mola sonrasında, “şarap bahane, manzara şahane” diyerek başladığımız bu üçüncü günümüzü, dünyaca ünlü Dükler Sarayı başta olmak üzere, her köşesinden tarih fışkıran, günümüz mutfağının olmazsa olmazı hardalın anavatanı Dijon’a hareket ederek noktaladık. Ancak altını çizmekte fayda var, seyahatimizin geri kalan kısmında sloganımız “manzara bahane, şarap şahane” olarak değişti çünkü dünyanın en ünlü şarap yollarından La Route Des Grands Vins (Büyük Şaraplar Güzergahı) Dijon’dan itibaren tam bir tadım şölenine dönüştü.
Sevgilerimle,