
Güzel İstanbul’un en gözde gece hayatı adreslerinden Costa Karaköy bu hafta sonu keşfettiğim son yer oldu. Karaköy hepimizin bildiği gibi daha çok gençlerin tercih ettiği kah bohem, kah underground bir atmosfere sahip. Müşteri kitlesinin bu yönde olması sebebiyle, mekanların mönüleri de ona göre şekilleniyor. Genelde çok fazla özen gerektirmeyen, çabuk tüketilen yemeklerin olduğu, daha ziyade dans ve müzik ağırlıklı mekanların yoğunlaştığı Karaköy’de Costa dokuya tamamen aykırı mutfağıyla beni ters köşeye yatırdı diyebilirim.
Özel bir davet için gittiğim mekan, Karaköy’de dar bir sokakta yer alıyor. 3 katlı binanın giriş katı Brasserie tam da Karaköy müşterisine uygun, ayakta stant masaları, yüksek volümlü müziği ve atıştırmalıklarıyla tam bir bar havasında. Gençler ellerinde içkileri, arkadaşları, sevgilileri ile sohbet ediyor, karnını doyuruyor, dans ediyor vs vs vs.
Gelelim işin esas kısmına. 2. Kat!!!! Son derece zevkli döşenmiş ancak döşenirken ısıtmanın hiç de göz önüne alınmadığı 2. kata çıktığımızda ilk izlenimim, buzhaneye geldik haydi hayırlısı oldu. Havanın soğuk bir mart gecesi ısısında ve salonun ön cephesinin tamamen cam olması nedeni ile, ilk 10 dakikayı paltolarla oturduktan sonra, garsonlarımız bir şekilde sağdan ufo ısıtma, soldan ayaklı ısıtma vs ile sorunu çözdüler. Ancak keşke bu ısı sorununu müşteri mekana gelmeden önce halletselerdi diyorum. Tamamen acemiliklerine vereceğim bu ihmali, servisin hem hızlı olması hem de çalışanların elinden geleni yaptıklarını gördüğümde es geçmeye karar verdim. (bu arada, mekanı ısıtmayı düşünmeyen müessesenin yemekleri nasıl bir facia çıkacak diye kafamda ahenkle konuşan iç ses tabii ki mesaide!)
Türkiye’de aperatif kültürü olmamasına rağmen, daha masaya oturup peçeteyi sermeden, insanın başında yaramaz ot gibi bitip, ne içersiniz diye soran garsonlar!!!! Beni benden alıyorsunuz!!!! Yahu daha mönüye bakmamışım, mutfak konusunda hiç bir fikrim yok haydi onu geçtim, ne şarabınız var onu bile bilmiyorum. Müneccim olmadığıma göre bir izin verin, mönüye bakalım, seçimimimizi yapıp, şarap mönüsünden şişemizi seçelim. Yok ! İlla ki o soru gelecek.
*İçki almadan önce mönüyü göreceğim* ritüelini de atlattıktan sonra, sıra yemek seçimine geldi. Klasik bir yemek listesi beklerken, Fine Dining başlığını taşıyan mönü hemen dikkatimi çekti. Başlangıç ve ana yemek olarak 5 çeşit sunan mönüde, Blini havyarlı 1. kalite somon füme, taze pesto soslu kaparili dana karpaçyo, mozzarella peynirli Caprese, Royal Havyarlı veya (isteğe bağlı) somon fümeli Pomme Moscovite (mini kumpir patates) ve kaz ciğerini başlangıçlar olarak görünce, kaşlarım havaya kalkarak sizin şefiniz kim diye soruvermemle birlikte masamızda Türkçe konuşan şirin bir şef belirdi.
Bruno Van Damme Belçikalıymış ve uzun yıllardır ülkemizde mesleğini icra ediyormuş. Türkiye’de şeflerin masaları ziyaret etmeleri pek sık rastlanılır bir şey değil ama şahsen ben yediklerimi kim yaratıyor görmeyi çok seviyorum. Şefle minik bir sohbetten sonra, başlangıçlarımızı seçtik: Dana karpaçyo ve Caprese salatası.
Taş üzerinde sunumu yapılan taze pesto soslu bu caprese salatası hem tat hem de sunum açısından son derece başarılıydı. Özellikle ekmek yerine verilen minik kıtır biskotlar son derece lezizdi. Aynı anda masamıza gelen diğer başlangıç yemeğimiz dana karpaçyo önce gözümü ardından damağımı şenlendirdi.
Şarap olarak seçimimiz 2015 rekoltesi DLC Sauvignon Blanc Beyaz şarabıyla, 2012 rekoltesi Domaine Courteillac Bordeaux Superieur Merlot, Cabarnet Sauvignon ve Cabarnet Franc kupajı bir kırmızı oldu. Koyu rubi renkli ve dolgun gövdeli, franc üzümünün merlot ile güzel bir ahenk yarattığı bu bordo kırmızısı, damakta orman meyveleri rahiyası bırakıyor. DLC ise, sauvignon blanc şaraplarının o maymuncuk özelliği ile, neredeyse tüm yemeklerle mükemmel uyumlu.
Costa Karaköy ‘de Fine dining konseptine uygun olarak ana yemekler 5 çeşitten ibaret. Deniz taraklı ve karidesli rizotto, parmesan serpilmiş patates püresi garnitürlü ördek but, patates vinegret rokalı deniz levrek fileto, Flemenk usulü Leffe birası ile marine edilmiş et sote ve madras köri soslu bezelye püresi yatağından deniz tarak ve deniz levrek fileto. Bu leziz seçimlerin arasından tercihlerimiz ördek but, rokalı deniz levrek, flemenk usulü et sote ve deniz tarak & levrek fileto oldu.
Ördek, yazması da yapması da kolay gözüken ancak lezzetini yakalamanın hayli güç olduğu bir ettir. Dışı çıtır çıtır olmak kaydıyla içi yumuşacık olmalı, asla ve asla çok pişmemeli suyunu kaybetmemelidir. Mönünün en pahalı yemeği olan bu tabak yanında üzerine parmesan peyniri serpilmiş patates püresi ile gerçekten fiyatını haketti diyebilirim. Garnitür olarak gelen salata ise maalesef o kadar tuzluydu ki 1 çatal aldıktan sonra devam edemedim.
Bezelye püresi yatağında Madras köri soslu, taze kekikli deniz levrek filetosu ve deniz tarağı ise, önce gözüme sonra da damağıma hitap etti. Her ne kadar balığı balıkçıda yerim düsturum varsa da arada bir özellikle şef yaratıcı tabaklar yapıyorsa, bu kuralımı bozuyorum.
Flemenk mutfağının örneği biralı et sote ise, yumuşacık ve son derece lezizdi. Yanında Belçika usulü patates ve ev yapımı Ghent mayonezle demir bir tabakta servis edilen et, iyi pişmiş et sevenlerin çok hoşuna gidecektir. Zira hem iyi pişmiş hem de yumuşacıktı.
Son tabağımız zeytinlerle süslenmiş, beyaz şarap sirkesi ve zeytinyağlı, patatesle servis edilen deniz levrek filetosu oldu. Belki zeytinin hem dekor hem de ezme olarak kullanılmış olması nedeniyle lezzet olarak biraz fazla tuzlu bulduğum bu tabak yine görsel olarak alkışı haketti.
Gayet keyifle yediğimiz bu yemek sonrası maalesef ki tatlıya yer kalmadı ama bilgi açısından not düşmek isterim. Karalemelli ve dondurmalı elmalı Tarte Tatin , portakal soslu ve dondurmalı Crepe Suzette, Belçika çikolatalı tart ve meyve & çikolata soslu Brüksel Waffle tatlı seçenekleri. Fine dining mekanların şarap listesinde mutlak yer alması gereken tatlı şarap, porto vb içkilerin Costa Karaköy mönüsünde yer almaması da dikkatimi çekti
Gelelim yazımın başlığına: Amansız savaş!. 2. paragrafta belirttiğim gibi, giriş katı daha ziyade 20-30 yaş arası hedef kitleye uygun dolayısıyla, müzik, dekorasyon vs ona göre düzenlenmiş. Ancak topu topu 20 basamak (belki daha az, saymadım) çıkınca birden bire konsept değişiyor (haliyle fiyatlar da!) Bu kadar özen verilmiş tabakların keyfini sürmek, arkadaşlarınızla tatlı tatlı sohbet etmek, güzel bir şarabı yudumlayarak keyifli bir akşam yemeği geçirmek isteyen 40 yaş üstü kitleye hitap eden bu bölüm maalesef giriş katında çalan müzikten payını alıyor. Şöyle ki, giriş açık mekan olduğu için hoparlörler var gücüyle müzik yayını yaparken, işte o aynı güç kapalı mekan olan 2. katta da kendini gösteriyor hem de tavana asılmış hoparlörlerden. Dolayısıyla, öyle tatlı tatlı sohbet vs hayal çünkü insanın böğrü titriyor, kulakları patlıyor müzik sesinden. Benim anlamadığım şu, Costa Karaköy şef Bruno’nun mönüsü ayakta takılıp 1 bardak votka, bira her neyse tüm geceyi dans ederek geçirmek isteyen kitleye uygun değil. O zaman bir zahmet, konsepte uygun müzik koyun hadi olmadı bari tavandaki hoparlörleri iptal edin. Sonuçta, bir elimde but öbür elim havada hoppaaaa dans edecek değilim.!!!! Değilim de öyle bütün bir gece yerimde tavuk gibi oturmayı da sevmem deyip yemek sonrası, binanın 3. katında yer alan Costa Club’e çıktık. Kanımca, restaurantın hedef kitlesine uygun müziklerin (kimi zaman canlı, kimi zaman dj) çaldığı kulüp, çarşamba, cuma ve cumartesi günleri hizmet veriyor.
Fiyat olarak, çevre restaurantlardan bir tık yüksek olan Costa Karaköy umarım şu müzik sorununa çare bulur ve mönüsünde yer alan yemeklerin hakkını verir diyerek yazımı noktalıyorum.
Keyifli hafta sonları temennisiyle……
Elegans Cadısı Tripadvisor yorumu için tıklayınız
Costa Karaköy İletişim
Adres: Kemankeş Karamustafapaşa Mah. Necatibey Cad. No: 76 Karaköy
Tel: 0212 243 98 20
Sevgilerimle,

Tripadvisor için link unutulmus galiba.
carpaccio Türkiye’deki etlerle (kesim usulümüz sebebiyle ) pek lezzetli olmuyor bence.
Ama sunum pek hoş.
Trip advisor yorumumu az önce onayladı hemen linkini ekledim. Dikkatiniz için çok teşekkür ederim. Haklısınız maalesef kesim stili yüzünden dana ve sığır etleri olması gerektiği şekilde leziz olmuyor öte yandan Tekirdağ kuzularımızın dünyada bir başka eşi yok bence. Bilmem siz ne düşünürsünüz?
Koyun ülkesi olan Türkiye’de kuzu etini daha öğrenemedik bence. Koyun deyince seçenekler, ya vıcık vıcık yağlı tandır, ya da “tavacı” ustaların yaptığı cinsten kavurma.
Kurutulmuş suyu kaçmış külbastıyı saymıyorum bile
Bu durumda, Kuzu etinde, benim tercihim anne usulü tencere yemeği, bir ön kol yahnisi ya da boyun yahnisini çok beğeniyorum.
çok doğru belki sadece köy yerlerinde hakkıyla yapılıyor. Mesela ben Adana’da Bürücek Yaylasında yediğim kuzuyu dünyanın hiç bir yerinde yemedim. Esas olan kuzuyu pişirirken ekstra yağ katmadan, kendi yağında helmelenerek kısık ateşte uzun süre pişmesi. Onu da restaurantlarda bulmak pek mümkün olmuyor maalesef